March 10, 2013

"Tüm zamanların en popüler oyuncakları"

Uzunçorap sitesinde yayınlanmıştı tüm zamanların en popüler oyuncakları. Baktım bizim evde de durum aynı, paylaşayım istedim.

Sopa
Bizde her şekilde kullanılıyor. Sihirli değnek havası verip birbirimizi çeşitli yaratıklara çevirmek, üzerine binip 'uçmak', çamur çorbası karıştırmak, kılıç savaşları yapmak, toprağa ağaç gibi dikip sulamak, toprağı eşeleyip solucan/salyangoz bulmak, başlıca kullanım alanları. Henüz birbirimizi sopalamak için kullanmadık ama bu 4 yaş veletlerinin dilleri bu hızla uzamaya devam ederse yakındır :P Bkz. en son söylediği laf:
"4 years-old'lar annelerinin ne dediğini anlarlar ama annelerinin söylediği her şeyi yapmazlar!"



Boru
Bu oyuncak, benim çocukluğumun da en popüler oyuncağıydı. Küçükken plastik su borularını kesip/kestirip çeşitli dizaynlar yaparak kağıttan yaptığımız okları ya da meyve çekirdeklerini atmak için kullanırdık, iyi gözlerimiz sağlam kalmış şimdi cesaret edemem bizimkilere yapmaya. Bizde borular, şu aralar daha çok dürbün ya da teleskop görevi görüyor. Hatta daha önce yazmıştım, tuvalet kağıdı rulosundan yaptığımız dürbünlerle hazine avı oynayıp, evin her köşesine yayılmış hazineleri (a.k.a. oyuncakları) toplamaya yarayabiliyor.

Kutu
Çok işlevli bir başka popüler oyuncağımız da kutu. Kutuları genellikle içlerine bir şeyler doldurup taşımacılıkta kullanabildiğimiz gibi, oyununa göre gemi ya da bebekler için oturak olarak da kullanabiliyoruz.

İp
Benim çocukken en çok kullandığım oyuncak, ipti sanırım. Bayılırdım ip atlamaya. Boyunlara kadar lastik atlardık, saatler boyunca. Lastiğimle yatar, lastiğimle kalkardım, nasıl değerliydi benim için o beş paraya aldığımız don lastikleri. Bir de el oyunları oynardık, birbirimizin elinden farklı farklı şekillerde alıp farklı dizaynlar yapardık. Bizimkinin yaşı biraz büyüsün de oynayalım yine. Bak şimdiden heyecanlandım. İp bizim evde, kış aylarında, daha çok kolye/bilezik yapımında ve dikiş nakış işlerinde kullanılıyor; baharda da uçurtma uçurmak için. Bir de dans ederken kurdelelerle havada 19 Mayıs figürleri yapıyoruz :P Kutuyla birleştirildiğinde de çok güzel bir oyuncak oluyor, taşımacılık sanatında adeta bir vazgeçilmez kendisi.



Toprak
Yaşadığımız yerde kış aylarında -30'lara varan hava soğukluğu ve bir türlü kalkmayan kar yüzünden ulaşması zor olsa da, bu da tüm zamanların en iyi oyuncaklarından biri. Üstelik topraktan geçen ve insanın kendisini iyi hissetmesini sağlayan iyi bakteriler de cabası :)

Kardeş
Bu Uzunçorap'taki yazıda bahsedilmemiş ama bence bu da tüm zamanların en popüler 'oyuncak'ları arasında yer alması gereken bir şey :) Bakınız bizim evdeki sayısız kullanımından birkaçı:



March 4, 2013

Masalda 'doğru' mu, 'yanlış' mı, 'uygunluk' mu?

Hep sevdiğimiz kitapları yazacak değiliz ya, biraz da sevmediğimiz kitaplardan bahsedelim.

Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kızdan
Her yerde çok fazla reklamı yapılınca bu yaz Türkiye'den almıştık bu kitabı. Kurtları kötü gösteren kitaplara karşı naif bir perspektifle yazılmaya çalışılmış ama kanımca hiç olmamış bir kitap --ki bizim mimi de yüzüne bile bakmıyor bu kitabın. Bir kere zorla okuduk. Her sayfada heyecanlı bir şeyler olacak diye bekledi zavallım. Ama bir kere okuduktan sonra bu gerçek üstü naifliğe o da prim vermedi benim gibi.

Kitap yalnız başına ormana gitmek isteyen yavru kurdun, onu tek başına göndermekten imtina eden annesi ile diyalogları üzerine kurulu. Anne kurt, yavrusunun hazır olup olmadığını anlamak için çeşitli sorular soruyor. İşte, kırmızı başlıklı kızı görürsen ne yapacaksın, büyükannenin evini görürsen ne yapacaksın, uykun gelirse ne yapacaksın, vs. Yavru kurt da dersine çalışmış, annesine bilmiş bilmiş cevaplar veriyor. En son uykusu gelirse diye derenin kenarında uyurken ağaca asmak için bir pankart hazırlamış onu gösteriyor. Pankartta diyor ki:
"Dikkat! Dikkat! Sevgili Avcı Amca, Büyükanne ormanın diğer ucunda. Kırmızı Başlıklı Kız'ın ve ailesinin yanında. Belki biraz şişlik varsa karnımda, inan sadece brokolili makarna. Lütfen karnımı boşuna yarma. Biz vazgeçtik artık et yemekten. Bıktık masallarda kötülenmekten."
Nasıl bir zorlama, nasıl bir kasma! Tamam, kurtları sürekli kötü gösteren kitaplara karşı alternatif kitaplar yazılmasını anlıyorum ve fakat kurtları vejetaryen göstermek, hele brokoli sevdirme çabalarını, 'zorla' bu kitaba eklemek olayını hiç anlayamıyorum. Cidden kafam almıyor! Neyse ki çok güzel alternatifler var severek okuduğumuz/izlediğimiz.

Karda Ayak İzleri
Bu kitap da kurtların perspektifinden yazılmış. Bir kurt, kurtları sürekli olarak kötü gösteren kitaplara karşı kendisi bir kitap yazmak istiyor, derken kapı çalıyor, açtığında karda bir ördeğin ayak izleriyle karşılaşıyor, ayak izlerini takip ediyor ve ördeğe ulaşıyor. Amacı ördekle arkadaş olmak. Ancak, bu işe çok iyi niyetli başlamasına rağmen ördek giderek ona yiyecek olarak görünmeye başlıyor ve tam ördeği avlayıp yemeyi düşündüğü sırada uykusundan irkilerek uyanıyor. Ama "her şey bir rüyaymış" klişesiyle bitmiyor. Uyandıktan sonra tekrar kapı çalıyor. Ve bizim yazar kurt, kapıyı açtığında gerçekten de ördeğin ayak izleriyle karşılaşıyor. Kitap burada bitiyor, gerisi okuyucuya bırakılmış. Gerçekten içgüdülerinin esiri mi olacak, yoksa bunu aşıp ördekle arkadaş mı olacak, bilmiyoruz. Eğer "zihnimiz kolektif bilincin geleneksel ahlakçılığıyla, tek yanlı, gölgesiz gerçekleriyle doldurulmuşsa" arkadaş olacaklarını düşünebiliriz (Ursula K. LeGuin). İşte bu noktada, yani tartışmaya açık, üzerine durmadan düşünülebilecek bir kitap olması noktasında çok başarılı buluyorum ben Karda Ayak İzleri'ni.

Fantastic Mr. Fox
Benzer bir tema Roald Dahl tarafından da işlenmiş: Fantastic Mr. Fox. Aslında bunun kitabı da var --ki film zaten kitaptan uyarlanmış ama bizimkinin yaşı henüz tutmadığı için şimdilik filmini izlemekle yetindik. Kitap 7 yaş üzeri için öneriliyor. Filmi de tam olarak anladı mı bilmiyorum ama bizim için eğlenceli olduğu kadar düşündürücü de bir film oldu diyebilirim (güldürürken düşündüren türden :P). Buradaki konu da benzer. Ve fakat, bu kez, kurt değil, tilki başrolde. Kahramanımız Bay Tilki'nin aslında bir anti-kahraman olduğunu farketmemiz uzun sürmüyor. Ne kadar iyi bir eş, iyi bir baba olsa da, eşine söz verdiği halde hala komşu çiftliklerden tavukları çalmaya devam ediyor. Eşinin durumu farketmesi üzerine içerisindeki gölgesiyle yüzleşmeye başlıyor.

Bu çok güzel alternatifler bizim, tek yanlı sunulmuş gerçeklere karşı, mesafeli durup düşünmemizi sağlıyor. Ve çok sevdiğim Ursula K. LeGuin'in Kadınlar Rüyalar Ejderhalar kitabındaki "Çocuk ve Gölge" makalesinde dediği gibi:
"Masalda "doğru" ve "yanlış" yoktur, belki de "uygunluk" diyebileceğimiz farklı bir standart vardır. Hiçbir koşul altında yaşlı bir kadını fırına itmenin ahlaki olarak doğru ve etik açıdan erdemli olduğunu söyleyemeyiz. Ama masal koşullarında, arketiplerin dilince, bunu yapmanın uygun olduğunu tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Çünkü bu durumda ne cadı yaşlı bir kadındır, ne de Gretel küçük bir kız. İkisi de ruhsal unsurlar, karmaşık bir ruhun ögeleridir. Gretel kadim çocuk ruhudur, masum, savunmasız; cadı ise kadim kocakarıdır, sahip olan, yok edendir; size kurabiye veren ve sizi bir kurabiye gibi yemeden önce yok edilmesi gereken annedir, yok edilmelidir ki siz de büyüyüp anne olabilesiniz. Vesaire, vesaire. Tüm açıklamalar kısmidir. Arketip açıklamayla bitirilemez. Çocuklar onu yetişkinler kadar iyi ve kesin biçimde anlarlar; hatta daha da iyi anlarlar, çünkü zihinleri kolektif bilincin geleneksel ahlakçılığıyla, tek yanlı, gölgesiz yarı gerçekleriyle doldurulmamıştır henüz."

March 3, 2013

Mağara İnsanı Olarak Çocuk

Yemek yemek istemeyen mimi'nin son bahanesi:
"Yemek yememe gerek yok, boşver. Zaten yemek yiyince evdeki yemekler bitiyor, sonra markete gidip alışveriz yapmak zorunda kalıyoruz, yoruluyoruz."
* * *

Evet dertliyim. Ama yemekle derdi olmayan anne yoktur herhalde. Tabii derdi olan çocuklar değil, anneler. Sanırım daha çok Amerikalı ve Türk anneler, bir de Çinli annelermiş. Amerika ve Çin'de yapılan bir araştırmaya göre çocuklara söylenen yalanlar arasında "sebze yenmezse kör olunacağı", "brokolinin boy uzattığı" gibi akıllara ziyan yalanlar da varmış.

Biz de denesek işe yarar mı acep :P Şaka! Çocuklara hiçbir konuda yalan söylenmesini doğru bulmuyorum tabii. Hatta kakalama yöntemi ile yemek yedirilmesine de karşıyım. Bu şekilde belki günü kurtarabilir, çocuğunuzun sevmediği yiyecekleri, sevdiği yiyeceklerin içerisine kakalayarak yedirebilirsiniz ama çocuğunuzun sağlıklı yiyeceklerle pozitif bir ilişki kurmasını ve bu ilişkinin, ileride, sizin yokluğunuzda da devam etmesini istiyorsanız bu yöntemin ne kadar işlevsiz olduğunu kavramak zor olmaz.

Bizim mimi sebze yemiyor diyemem aslında. Taze fasulye, kara lahana, salatalık, havuç, kırmızı biber, kabuklu bezelye (snow peas), brokoli ve karnabahar yiyor. Genellikle çiğ tercih ediyor ama fasulyenin pişmişini de yiyor, kara lahanayı da pişmiş seviyor. Hatta çiğ fasulye ve kara lahanayı, makarnaya tercih ediyor. Meyveler zaten hiçbir zaman problem olmadı, bazen sadece meyve ve sebzeyle beslendiği oluyor.

Bizim sorunumuz, daha doğrusu benim sorunum et yememesiydi. Bir gün köfte yerken "siz ölünce hiç köfte yemeyeceğim!" dedi. Korkudan evdeki tüm köfteleri çöpe attım, neyse ki fazla yoktu. Türkiye'ye gittiğimizde ziyaret ettiğimiz tüm akrabalarımız ve arkadaşlarımız mimi geliyor diye köfte-patates ya da köfte-pilav menüsü hazırlamıştı. Çocukların sevdiği şeyler olarak bilinir ama bizim cins kızımız ne köfte, ne patates ne de pilav yedi. Sevmedi, sevmiyor. Aslında onu suçlayamam ben de köfte seven bir insan olmadım hiçbir zaman, ama patatese dayanamam o ayrı :)

Neyse, köfte, tarihimizden silindikten 5 ay sonra, burada bir arkadaşımıza yemeğe gittik. O da köfte yapmıştı, hay allah dedim içimden bizim kız yine aç kaldı ama aç da yaşayabildiğini deneyimlediğim için çok da dert etmedim. Ve fakat bizim kız büyük bir iştahla yedi köftesini ve hatta ikinciyi istedi. Bana mıydı yani tüm kaprisi diye içimden söylendim epey. Sonra ben de tattım, ben de büyük bir iştahla yedim. O an F.'nin ellerini öpmek geldi içimden. Ölmeden bir daha köfte yediğini göremeyeceğimi düşünüyordum ki öldükten sonra zaten yemeyecekti. Neyse ki, toplumsal ahlak kurallarına uyarak, kibarca ellerine sağlık deyip hemen tarifi istemekle yetindim.

Tarif basitmiş, hatta fazla basit. Zaten bu veletlerin bir yiyeceği yeme olasılığı yemeğin hazırlanma süresi ve malzeme sayısıyla ters orantılıymış. Tevekkeli dolaptan çiğ fasulyeleri, bezelyeleri, havuçları aşırıp aşırıp yemiyormuş. Bir de aşçı olacağım diyor kerata. Kim gelsin senin lokantana! Anca "raw food"çular. Ama neyse ki fazla yorulmayacak, işi kolay olacak, buzdolabından çıkar, koy önlerine. İyi valla, ben de böyle bir iş tutsaymışım keşke :P

Neyse, tarif şöyleymiş: ekmek ve soğan yok, sadece biraz baharat (azıcık tuz ve karabiber) ve kıyma. Ama en önemlisi şişe geçirip kömür ateşinde yapar gibi üstten verilen ısıyla fırınlamak. Bizimki baba tarafından Adanalı olduğundan mıdır nedir, büyük bir iştahla yedi o şekilde köfteleri.

Veganlardan ve vejeteryanlardan çok özür dileyerek yazıyorum, bir de bu arada kemikli eti keşfettik. Onu da bayılarak yiyordu. Kemik yoksa et yemeyi reddediyordu. Bu kemik ve şiş faktörünü düşününce, anladım ki bizim mimi hala içindeki mağara insanından kurtulamamıştı. Harvey Karp'ın çocukları mağara insanı olarak tanımlamasını başta yadırgamıştım ama mimi'nin, içim kalkarak kemikli et yemesini izleyince ne demek istediğini çok iyi anladım.

İkinci bir faktör de vücudumuzun ihtiyaçlarıydı. Bir arkadaşıma beslenme piramidini anlattığım bir gün, insanın canı, bedeninin ihtiyacı olan şeyleri çeker, o yüzden biz böyle reçetelere göre beslenmiyoruz, bedenimizi dinliyoruz dediğinde gözlerimi pörtleterek ama bilim insanları, vs. diye bıkbık ederken hemen böyle bir şeyin altında yatan bilimsel gerçeği araştırmalıyım diyerek harekete geçtim. Ve bilimsel bilgi saplantımın beni yanıltmadığını gördüm.

Birincisi, bir yiyeceğe 'aşermek' benim gibi orta yaşa gelmiş bir insan için çok boyutlu elbette, işin fizyolojik temeli olduğu kadar, psikolojik, sosyal ve toplumsal yönleri de var. Ama çocuklar için daha basit. Gelişmeleri için ihtiyaç duyduğu temel besin maddelerini canları çekiyor. Ve Baby Led Weaning kitabında yer verilen bir araştırmaya göre çocuklar belli bir dönemde belli bir gıdayı tercih etseler bile, seçim hakkı kendilerine bırakıldığında totalde dengeli besleniyorlarmış. Tabii burada dikkatli olmak gerekiyor, çocuğumun bedenini dinlemesine saygı gösteriyorum derken, gereksiz yere zararlı ürünlere maruz bırakmamak gerekiyor. Çünkü örneğin bedeni enerji için karbonhidrat istiyorsa, sizin haydutunuz da önceden tanışmışsa "çikolataaaa" diye sayıklamaya başlayabilir. Bu noktada bir ebeveyn olarak uyanık davranıp o çikolata diye sayıklamaya başlamadan önce önüne meyveleri yığarsanız, bedeni enerji ihtiyacını karşılayacağı için ortada çikolata krizi falan kalmayacaktır. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta, ağızdan "çikolata" lafı çıkmadan önce atağa geçmektir. Çünkü laf ağızdan bir kere çıkınca, bunu önce kulak duyar, sonra beyinde simgesi canlanır ve işin içine tüm duyu organları katılarak bu isteği sadece fizyolojik bir istek olmaktan çıkar ve sizi, artık tüm bedeni ve ruhuyla çikolata isteyen bir haydutla uğraşmak durumunda bırakır. Ondan sonra durumu meyveyle kurtarma ihtimaliniz sıfıra doğru hızla düşer. O yüzden uyanık olup bebenizin enerji ihtiyacı ortaya çıkmadan önce atağa geçmeniz gerekir.

Karikatür: Arnie Levin

Bu bedenin istekleri doğrultusunda bir yiyeceğe aşerme, miminin kemikli et sevdasını da açıklıyor aslında. 40 kez söylememe rağmen hala duvarları/masaları boyuyor olması özündeki mağara insanının davranışlarından kaynaklanıyor olabilir ama biraz araştırınca gördüm ki kemikli eti tercih etmesinin altında bedeninin ihtiyaçları önemli bir rol oynuyormuş. Kemiğe yakın etlerin ve hatta kemiğin besin değeri diğer parça etlere göre çok daha yüksekmiş. Tevekkeli, marketlerde kemikli et için özel reyonlar açmamışlar. Şu popülerleşen paleo diyeti sayesinde pek çok markette özel bölümler açılmış, internette kemikli et suyuyla yapılan çorba tarifleri tera-bit'lere ulaşmış. Ve bakın paleotik çağdan beri soframızdan eksik olmayan kemikli et suyunun faydaları nelermiş:
  • Mükemmel bir mineral kaynağı --hem makro mineraller hem de mikro. Eğer süt ve süt ürünlerine hassasiyetiniz varsa kalsiyum ve magnezyum ihtiyacınızı kemiklerle hazırlayacağınız et suyundan karşılayabilirmişsiniz. 
  • Eklemler için çok faydalıymış --glukozamin ve kondroitin deposu (bunları ben de bilmiyorum ama pek havalı duyuluyor :P Yazıda diyor ki, eklemlerle ilgili sorun yaşayanlara önerilen ilaçların içerisinde varmış.)
  • Kemikli et suyundaki besinler vücudumuz tarafından kolayca emilebiliyormuş. 
  • Sindirim sistemimiz için iyileştirici özelliğe sahipmiş. Özellikle otoimmün hastalığınız varsa (Hashimoto tiroidi gibi --ki bende var, sağolsun Haşi hazretleri 4 senedir bana az çektirmiyor) bağırsak florasını tedavi edici özelliğe sahipmiş kemikli et suyu. 
  • Amino asit yönünden çok zengin olduğu için protein ihtiyacımızı azaltıyormuş ve bu sebeple, aynı zamanda, daha ekonomikmiş.
  • Karaciğerin toksik maddeleri vücuttan atmasını sağlayan amino asit glisin yönünden de fazla olduğu için detox olarak da kullanılıyormuş. 
  • Ve de lezzetinize lezzet katıyormuş. 
Yapımı biraz uzun sürse de hazırlama süreci çok basit. Kemik, kemikli et, ne varsa, ne kadar varsa, bir çorba kaşığı elma sirkesi ile suya koyup kaynatıyorsunuz (elma sirkesi kemikte bulunan minerallerin suya karışmasını kolaylaştırıyor). Bu şekilde kaynadıktan sonra altını kısıyorsunuz ve paleocu annenin tarifine göre 24-48 saat kaynatıyorsunuz (ben 5-6 saat kaynattım sadece). Daha sonra içerisine 6-8 kereviz sapı, 1 soğan, 6-8 sarımsak, 3 defne yaprağı, 3-5 havuç ve 1 çay kaşığı tuz koyup paleocu annenin tarifine göre 4-8 saat daha kaynatıyorsunuz (ben 1-1,5 saat kaynattım), burada altını biraz açmak gerkekiyor çünkü en düşük ısıda sebzeler pişmiyor. Sonra suyunu süzüp ister içiyorsunuz, ister yaptığınız diğer yemeklere, çorbalara kullanıyorsunuz, kemikleri de, varsa evde küçük bir mağara insanı, onun önüne atıyorsunuz ve evrim teorisinin ispatını kendi evinizde canlı olarak izlemek için karşısına oturuyorsunuz. Hala iştahınız kalırsa siz de etlerden mıncıklayarak eşlik ediyorsunuz. Herkese afiyet olsun!


Kaynaklar
Eat Naked: Healing Foods 101: Seven reasons to add bone broth to your daily diet.
Underground Wellness: Top 5 Reasons Why Bone Broth is The Bomb.
The Paleo Mom: Chicken Bone Broth (Revisited)